05.10.2019, 14:52

BİLMEK, BULMAK, OLMAK

İnsan, beşikten mezara kadar öğrenme mükellefiyeti olan bir varlıktır. Onun için öğrenme hayat boyu devam eden bir eylem. Bilmiyordum, öğrenemedim, imkânım yoktu diye bir mazereti olamaz insanın. Hele de her bilgiye anında ulaşma imkânına sahip olduğumuz bu çağda… Bilmediklerimizi öğrenmek ve hayatımızı ona göre tanzim etmek durumundayız. Peki bilmek, öğrenmek tek başına yeterli mi? İşte bütün mesele burada… Bildiklerimizden de mesulüz. Yani öğrendiklerimizi hayatımızda tatbik etmezsek bilginin bize kazandıracağı hiçbir şey yoktur. Kupkuru hamallıktan başka bir şey değildir bu bilgi.

*

Kitapları oturup yutsak, baştan sona hatim etsek, hayatımızı değiştirmedikten sonra ne faydası var bize? Böyle bir durumda sorun kitaplarda değil elbette, sorun bizdedir. Odanın dört duvarını çepeçevre kuşatan kütüphanemizin bizim hayatınızı değiştirmesine izin vermiyorsak, sırtında kitap yüklü hamaldan ne farkımız var?

*

Öğrenmek ve bilmek tek başına yeterli değildir insanın kemale erme yolcuğunda. Bulmak ve olmak bilmenin neticesi olmalıdır. Yani hakikat arayışı ve yolculuğu olmalıdır bilmekten muradımız. Bilmek… Kendini bilmek; kendini bilen Hakk’ı bilir… Yani insanın kendinden başlayan bir yolculuktur hakikat yolculuğu. Hayatı, eşyayı anlamlandırma gayreti… Dışarıda değil kendinde ara. Kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, burada olma gayem ne? Kendini bilmeyen okurun bu dünyadaki hali Yunus Emre tabiriyle “Ha bir kuru emektir!” Enformatik cehalet üzerinde de kafa yormamız, düşünmemiz lazım biraz.

*

Okumak, öğrenmek, bilmek kadar haddini bilmek, yerini bilmek, kendini bilmek de önemlidir. Sadi Şirazi’nin şu sözünü çok severim: “Sorun cahil olman değil, kendini âlim sanmandır.” Her işin başında edep gelir. Edepsiz iş yapılmaz bizde. Edebe riayet insan için olmazsa olmazlardandır. Okumanın, bilmenin de bir edebi var. O edep ise kendini bilmek, haddini bilmektir. Kişi ilim deryasından istifade ettikçe, dağarcığını doldurdukça bu deryada hiçlik ve yokluk sırrına ermelidir.  

*

Bildikçe, öğrendikçe mütevazi olmak icap eder. Şairin dediği gibi: “Mazhar-ı feyz olamaz düşmeyince hâke nebât / Mütevazî olanı rahmet-i Rahmân büyütür.” Yani Tohum toprağa düşmeyince filizlenip büyüyemez. Bu bakımdan Allâh Teâlâ’nın rahmeti, kibirlileri değil, ancak mütevâzî olanları büyütür ve yüceltir. İlim ve irfan sonu olmayan bir denizdir. Hep bildiklerimize bakıyoruz değil mi, ya bilmediklerimiz, öğrenmeye vakit bulamadıklarımız? Onları bir düşünsek, ne kadar büyüklükte bir kütüphane eder acaba? Daha öğrenecek çok şeyimiz var demek ki? Varlıklar dünyasını bir kitap olarak düşünün: Harfler, heceler, kelimeler, cümleler… İşte biz bu kitap içinde sadece bir noktayız. Eğer bilir ve anlayabilirsek, her şeyin içerisinde gizlendiği bir nokta… Her şey bizden başlıyor ve bizde bitiyor. Nokta olmadan hiçbir şey tamamlanmıyor. Şimdi bu âlem içindeki yerimizi tekrar oturup düşünelim. Bizim bildiklerimizin büyüklüğü ilim irfan deryasından bir damla bile değilken, bu gurur ve kibrimiz, bu çok bilmişliğimiz nedendir? Bu hastalığa bir çare bulmamız, tedavi olmamız gerekir. İblis’in başına gelenler de kibir ve gururundan değil miydi?

*

Kibir, gurur ve bencillikten uzak, mütevazı, sade bir hayat sürmek insanın iç huzuru için olmazsa olmazlardandır. İç huzuru önemli. Modern insanın yaşadığı sorunların, krizlerin temel kaynağı iç huzurunun olmayışıdır. Sade bir hayat deyince aklımıza Yunus Emre gelir. Yunus ne bir teologtur, ne bir ilahiyatçıdır, ne bir şeyhtir, ne hocadır, ne de adını bildiğimiz tarikatlardan birinin müntesibidir. Burası çok önemlidir. Ama Allah dostudur o. “Bana seni gerek seni diyen” başka hiçbir gayesi ve davası olmayan bir aşk adamıdır o. Derviştir o, kendi tabiriyle derviş Yunus… Bu toprağın dilidir. Aslında biz oyuz, o da biz. Amma velakin Yunus’tan çok çok uzaklardayız. Hocamız da böyle, öğretmenimiz de böyle, dindarımız da böyle, esnafımızda böyle, doktorumuz da böyle… Modern dünya bizim zihinlerimizi, gönüllerimizi Yunus’tan çok uzaklaştırdı. Yunus’un ilahilerini okuyoruz, sosyal medyada şiirlerini fazlaca paylaşıyoruz, onun üzerine yazıp çiziyoruz, konuşuyoruz ama Yunus’u doğru anlamış ve anlatmış da değiliz. Şunu da belirtelim ki, hümanistlerin bahsettiği Yunus’tan çok uzaklardadır Yunus Emre. Onda başka bir şey var. Buraya dikkatinizi çekmek isterim. Başka bir şey, aşka bir hal var onda. Bunu keşfetmek için de Yunus’u doğru okumak ve anlamak gerek.

*

Çok bilmişlik taslamak, bilgiyi rant, statü ve kazanç vesilesi haline getirmek kemal yolculuğunda insanın önünde en büyük engeldir. Onun için hep söyler dururuz öğrencilerimize, diploma almak için okumayın, onu bir şekilde herkes alıyor; hayatınızı değiştirmek için okuyun ve öğrenin. Siz zaten bu çabanın sonunda o diplomayı hak edeceksiniz.  Önceliğiniz diploma olmasın. Modern dünyanın argümanlarıyla bulanık hale gelen zihinler için pek bir şey ifade etmiyor olabilir bu söylediklerimiz ama hakikat bu! Hem de dünyanın her yerinde…

*

Üniversitelerimizin birinin kampüsündeydim. Adını yazmayacağım buraya. Kampüsün çevre düzenlemesi çok güzel. İçerisinde yeterli yeşil alan ayrılmış ve bu yeşil alanda rengârenk çiçekler, insanların oturup dinlenebilecekleri yerler var. Görünce insanın içi açılıyor. Gayet hoş. Evet, içimiz açılıyor, ferahlıyoruz. Fakat bu kadar güzelliğin içerisinde gördüğüm şu tabela sinirimi bozdu: “Lütfen çimlere ve çiçeklere zarar vermeyiniz!” Burası üniversite, burası bilginin merkezi… Niçin böyle bir uyarı levhasına ihtiyaç duyuyoruz? Sadece üniversitelerde mi var bu uyarı tabelaları? Hayır tabi ki, her yerde var, her yerde karşımıza çıkıyor. Herkes ne yaptığını, ne yapacağını bildikten sonra ne ihtiyaç var bu uyarı tabelalarına? Çok biliyoruz ama yaşantımızda bilginin eseri yok. Söylemek istediğim de bu.

*

Üniversite bitirmiş bir arkadaşın dükkânındaydım. Kıyafetlerinden fakir ve gariban olduğu belli olan bir kişi selam verdi, içeri girdi. Öğretmeni çocuğuna bir liste yazdırmış eksiklerini görecek. Dükkan sahibine bir şey sordu. Adamcağız sorduğuna pişman oldu. Kendisine verilen cevap, çık git ne işin var senin burada tarzındaydı. Adamcağız sesini çıkarmadan çıktı gitti kapıdan. Çok üzüldüm, içim sızladı arkadaşın bu davranışı karşısında. Çayımızı içtik tam kalkacaktım ki, bu sefer kapıdan içeriye kırklı yaşlarda, eşi yanında, takım elbiseli kravatlı bir adam girdi. O da bir şeyler sordu. Fakat adama verilen cevap o kadar nazik ve kibardı ki, hatta esnaf o kadar abartmıştı ki bu kibarlığı; samimiyetsizliği yüzünden okunabiliyordu yani. Sonra müşteriye çay ısmarlamalar falan… Şimdi bu arkadaş çok okuyormuş, okusa ne yazar?

*

Bildiğimiz ezberleri unutalım. Hayata, insana, olaylara, çevremize farklı bir açıdan bakmayı deneyelim. Kalbimizden doğru bakalım biraz da hayata. Bu bakış açısı bize neler kazandıracak bir görelim bakalım. Kalbinizi yoklayın arada, yerinde mi, sizinle mi?

*

Yakın zamanda hiç deniz sahilinde oturdunuz mu? Eğer oturduysanız siz de önünüzden geçen deniz motorunun çıkardığı sesi fark etmişsinizdir herhalde. Yırtınır, ortalığı velveleye verir dalgalı denizde yol almak için. Aman ne rahatsız edici sestir o! Küçücük bir motor işte. Bu ses neresinden çıkıyor, dersiniz kendi kendinize. Sessizce sahili izlerken keyfinizi bozar hatta. Bir de tonlarca yük taşıyan gemiyi düşünün. Sessizce ilerler kimseyi rahatsız etmeden, onca yüküne rağmen. O yükten bir parça yaygaracı deniz motoruna verseniz batar, deryanın dibini boylar. Bilgili insanlar böyledir, yükleri ağır olmasına rağmen hakikat yolculuklarını sessiz ve derinden sürdürürler bir gemi misali. Herkes gibi boş bulduğu kürsüde, eline geçirdiği mikrofonda, bulduğu meydanda yaygara çıkarmazlar. Konuşmaları gerekirse de usulünce az ve öz konuşurlar. Mesele bundan ibaret!

*

Dostlar sözü fazla uzatmayayım isterseniz. Büyük İslâm evliyası Abdülkâdir Geylani kuddise sırruhu’l-azîz hazretlerine ait şöyle bir menkıbe yazılıdır kitaplarımızda. Belki okumuşsunuzdur ama hatırlamak da fayda var. O menkıbe ile muhabbetimizi noktalayalım. Sevgiyle ve ilim irfanla kalın, aman gönlünüze dikkat edin, yabancıları almayın oraya.

*

Bir gün Abdülkâdir Geylani kuddise sırruhu’l-azîz hazretleri her zaman olduğu gibi yine şehrin mescitlerinden birinde vaaz verecektir. Cemaatte bir heyecan dalgası, herkes onu beklemektedir. Fakat o mescide geç kalır, vaazını bekleyen cemaat sabırsızlanmasın diye oğlu kürsüye çıkar, babası gelene kadar uzun bir vaaz verir. Abdülkâdir Geylani Hazretlerinin oğlu devrin önemli âlimlerindendir. Vaazı iki saat kadar sürer. Vaazı bitirir ama kendi çalar kendi söyler hesabı cemaatte bir heyecan, bir ilgi uyandıramaz. Neyse Abdülkâdir Geylani kuddise sırruhu’l-azîz hazretleri gelir. Oğlu da o gelince kürsüden iner ve kürsüyü esas sahibine bırakır. “ Ey cemaat, biliyorum geciktim. Hakkınızı helal edin, özür diliyorum hepinizden. Evde hanım yumurta pişirecekti, yumurta sahanı yere düştü ve yumurtalar kırıldı…” diyerek vaazına başlar. Vaaza başlar ama cemaat dalgalanan deniz gibidir. Daha bu sözleri duyar duymaz gözyaşlarına boğulur herkes. Oğlu şaşırır bu hale: “Ey kıymetli babacığım ben iki saattir o kadar ulvi ve derin konulardan bahsettim, bu insanlar mezar taşı gibi hissiz karşımda durdular, hiçbir tesiri olmadı. Sen kürsüye çıktın hanım yumurta pişirecekti, yumurtalar düştü, kırıldı deyince cemaat coşa geldi, gözyaşlarına boğuldu. Nedir bu işin sırrı?” Abdülkâdir Geylani kuddise sırruhu’l-azîz hazretleri tebessüm ederek: “Ey Oğulcuğum! Eğer sen de Bağdat’ın kızgın çöllerinde yirmi beş yıl nefsinle mücadele etmiş olsaydın, o kürsüde bunun semeresini görürdün” demiş.

*

ŞİİR FALINDAN:

Hak ilminde bu âlem bir nüsha imiş ancak

Ol nüshada bu âdem bir nokta imiş ancak

Ol noktada gizlidir nice nice bin derya

Bu âlem o deryadan bir katre imiş ancak

Niyazi Mısri

Yorumlar (0)
banner810
17
az bulutlu
Namaz Vakti 26 Nisan 2024
İmsak
Güneş
Öğle
İkindi
Akşam
Yatsı
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 33 90
2. Fenerbahçe 33 86
3. Trabzonspor 33 55
4. Beşiktaş 33 51
5. Başakşehir 33 49
6. Rizespor 33 48
7. Kasımpasa 33 46
8. Antalyaspor 33 45
9. Alanyaspor 33 45
10. Sivasspor 33 45
11. A.Demirspor 33 41
12. Samsunspor 33 39
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 33 37
15. Konyaspor 33 36
16. Gaziantep FK 33 34
17. Hatayspor 33 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 33 30
20. İstanbulspor 33 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 31 69
2. Göztepe 31 63
3. Ahlatçı Çorum FK 31 55
4. Sakaryaspor 31 54
5. Bodrumspor 31 52
6. Kocaelispor 31 52
7. Bandırmaspor 31 47
8. Boluspor 31 47
9. Gençlerbirliği 31 47
10. Erzurumspor 31 42
11. Ümraniye 31 37
12. Manisa FK 31 36
13. Keçiörengücü 31 36
14. Şanlıurfaspor 31 34
15. Tuzlaspor 31 33
16. Adanaspor 31 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 31 7
Takımlar O P
1. Arsenal 34 77
2. M.City 33 76
3. Liverpool 34 74
4. Aston Villa 34 66
5. Tottenham 32 60
6. M. United 33 53
7. Newcastle 33 50
8. West Ham United 34 48
9. Chelsea 32 47
10. Bournemouth 34 45
11. Brighton 33 44
12. Wolves 34 43
13. Fulham 34 42
14. Crystal Palace 34 39
15. Brentford 34 35
16. Everton 34 33
17. Nottingham Forest 34 26
18. Luton Town 34 25
19. Burnley 34 23
20. Sheffield United 34 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 32 81
2. Barcelona 32 70
3. Girona 32 68
4. Atletico Madrid 32 61
5. Athletic Bilbao 32 58
6. Real Sociedad 32 51
7. Real Betis 32 48
8. Valencia 32 47
9. Villarreal 32 42
10. Getafe 32 40
11. Osasuna 32 39
12. Sevilla 32 37
13. Las Palmas 32 38
14. Deportivo Alaves 32 35
15. Rayo Vallecano 32 34
16. Mallorca 32 31
17. Celta Vigo 32 31
18. Cadiz 32 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 32 14