bafra haber | bafra ajans| bafrahaber | bafra haberleri | bafra
2019-07-04 11:52:48

NEŞÂTİ'NİN GÖNÜL DÜNYASINA YOLCULUK

Recep Şen

recep-sen@hotmail.com 04 Temmuz 2019, 11:52

Yahya Kemal’in hatıralarında şöyle bir anekdota rastlarız. Vapur yolculuğu yaparken bir Fransız yazar ile aralarında Türk Şiiriyle ilgili kısa bir konuşma geçer. Fransız yazar, Yahya Kemal’e şöyle bir soru sorar, der ki: “Bir Türk Şiiri var mıdır, böyle bir şiirden söz edilebilir mi?”

*

Takdir edersiniz ki bu soru çok saçma bir sorudur. Çünkü şiir insanlığın kadim zamanlarından bugüne var olan bir güzel sanatlar şubesidir. Bu bağlamda şiiri olmayan millet yoktur. Hatta milleti bırakın, basit kabilelerde dahi şiir vardır.

*

Fransız yazarın yanılgısı şudur: Bir zamanlar kendi kralları, şiiri var mı diye sorduğu bir milletin Sultan’ından koruma ve yardım dilenmiştir. Böyle büyük ve muktedir bir milletin şiiri olmadığını düşünmek açıkçası hamakat belirtisidir.

*

İçinde bol miktarda Batı’ya has önyargı, kibir, ukalalık, yok sayma, hazımsızlık barındıran bu soruya Yahya Kemal, bizim on yedinci yüzyılda yaşayan şairlerimizden Neşâti ile karşılık verir. Fransız yazara Neşâti’nin “nihanız” redifli gazelini okur ve ardından bu gazelin güzel bir açıklamasını yapar. Bu gazeldeki anlam ve ses uyumu, yani musiki Fransız yazarı büyülemiştir. Hayretler içinde kalır ve şöyle der: “ Bu çapta muazzam bir şiir söyleyen milletin bir büyük şiiri olması pek tabiidir. Medeniyet namına bir başka eseriniz olmasaydı, yalnız bu beyit, ne ince bir millet olduğunuzu ispata kâfiydi.”

*

Fransız yazara bu düşünceleri söyleten şiirin o beyiti şuydu: “Şevkiz ki dem-i bülbül-i şeydâda nihanız,/Hûnuz ki dil-i gonce-i hamrâda nihanız.” Yani şöyle diyor bu gazelde Neşâti: “Tutkulu âşık bülbülün avazındaki arzuda ve al renge boyanmış gonca gülün kalbindeki kanda saklıyız.”

*

Fransız yazarın hayran kaldığı kadim şiirimizin söz ustalarından Neşâti’yi hangimiz biliyor ve ne kadar tanıyoruz bugün? Onu bilmeden tanımadan şiir olmaz, şiir yazılmaz, medeniyetimiz kavranamaz. Kadim şiirimize burun kıvıran, beğenmeyen, görmezden gelen hatta reddeden gelenek düşmanı sözde aydınlara ne söylesek nafile! Bir Fransız yazar kadar dahi insafları yoktur bunların!

*

İsterseniz biraz Neşâti’den bahsedelim, ne dersiniz sevgili dostlar? Peki, diyorsanız hemen başlayalım. On yedinci yüzyılın başları… Cihan devletimiz Osmanlı’ya başkentlik yapmış serhat şehrimiz Edirne’ye doğru varalım. İşte bu tarihi şehrimizde tanınmış, soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geliyor Neşâti. Asıl adının Ahmet olduğunu öğreniyoruz kaynaklardan. Şeyhi Gelibolu Mevlevîhânesi postnişini Ağazâde Mehmed Dede efendidir. Hayatının seyrini değiştirecek, ileriki dönemlerde onun şiirine de yön verecek ilmü irfanı bu kaynaktan elde etmiştir. Şeyhinin vefatından sonra imparatorluğun önemli kültür menbaı olan şehirlerden İstanbul ve Konya’da kaldı bir süre. Daha sonra tekrar Edirne’ye döndü ve Edirne Mevlevihanesi’nde postnişinlik yaptı. Burada bu hizmeti ifa ederken Hakk’ın rahmetine kavuştu ve Muradiye Camii avlusuna defnedildi.

*

Neşâtî’nin dâr-ı bekâya irtihali üzerine devrin önemli şairlerinden olan Nâbî, Nazîm, Reşîd, Dâniş ve Fasîh Ahmed Dede gibi önemli isimler tarih düşürmüşlerdir. Neşâti, sözlerinde nükte dolu, su gibi berrak ve akıcı, neşeli, ehli irfanı hoşnut edecek şiirler yazarak Klasik Türk Şiirine ismini altın harflerle yazdırmıştır.

*

Aldığı tasavvuf terbiyesi sayesinde zengin bir gönül dünyasına sahip olan Neşâti çağdaşı olan şairlerden farklı üslupta şiirler söylemiş ve yazmıştır. Aşk şairidir Neşâti. Samimi ve coşkun duygularla rindâne şiirler kaleme almıştır. Dünya ve dünyalıklarla pek işi olmaz. Derviş gönüllü bir şairdir o. Kimseye eyvallahı ve müdarası yoktur. Burada İsmet ÖZEL’in “dünyaya alışan şiir yazamaz!” sözünü tekrar hatırlamakta fayda var. Şiirlerinde derinlik ve yoğun bir duygu iklimi hâkimdir. Şiir yazarken çok titizdir, kelimeleri seçerek yerli yerinde kullanır, devrinin Türkçe’sine hâkimdir, öyle çok uzun şiirler yazmaz. Az sözle derin manalar ifade eder onun şiiri.

*

Neşâti’nin yukarıda bahsini ettiğimiz, Fransız yazarı da hayran bırakan ‘ nihanız ’ redifli gazeli muhteşemdir. Şimdi birlikte o gazeli anlamaya çalışalım. Buyurun Neşâti’nin dünyasına:

*

Şevkuz ki dem-i bülbül-i şeydâda nihanız,

Hûnuz ki dil-i gonce-i hamrâda nihanuz.

*

“Tutkulu âşık bülbülün avazındaki arzuda ve al renge boyanmış gonca gülün kalbindeki kanda saklıyız.”

*

Biz cism-i nizâr üzre döküp dâne-i eşki,

Çün rişte-i can gevher-i ma’nâda nihanız.

*

“Biz, şu zayıf düşmüş vücudumuzun üzerine aşkın gözyaşı tanelerini döküp, ma’nâ incilerinin dizili olduğu can ipliğinde saklıyız.”

*

Olsak n’ola bî nâm-u nişân-ı şöhre-i âlem, Biz dil gibi bir turfe muammâda nihanız.

*

“Bu dünyada isimsiz ve tanınmaz olsak ne olur, şöhret bulsak ne olur; biz, gönül gibi nadir bulunan, girift bir bilmecede saklıyız.”

*

Mahrem yine her hâlimize bâd-ı sabâdır,
Dâim şiken-i zülf-i dil-ârâda nihanız.

*

“ Her halimize sırdaş olan seher yelidir, Biz her daim sevgilinin büklüm büklüm saçının telinde saklıyız.

*

Hem gül gibi rengînî-i ma'nâ île zahir,
Hem neş'e gibi hâlet-i sahbâda nihanız.

*

“Biz, hem gül gibi mana renkliliği ile apaçık görünürüz, hem de sevinç gibi şarabın tabiatında saklıyız.”

*

Geh hâme gibi şekve-tırâz-ı gam-ı aşkız,
Geh nâle gibi hâme-i şekvâda nihanız.

*

“Kâhi kalem gibi, aşk derdinden şikâyetleri yazarız; kâhi de inilti gibi, şikâyetleri yazan kalemde saklıyız.”

*

Etdik o kadar ref'-i taayyün ki Neşâtî,
Âyîne-i pür-tâb-i mücellâda nihanız.

*

Ey Neşâtî! Görünürlüğü o kadar ortadan kaldırdık, kendi varlığımızı, benliğimizi aradan öyle bir çıkardık ki artık cilâlanmış, parlak aynada saklıyız.”

*

Sevgili dostlar, edebiyat hayattır, edebiyattan uzak kalmayın. Şiir tadında ömrünüz olsun. Şiirle kalın, muhabbetle kalın.

*

ŞİİR FALINDAN:

Eslâf kapıldıkça güzelden güzele

Fer vermiş o neşveyle gazelden gazele

Sönmez seher-i haşre dek o şi’r-i kadîm

Bir meş’aledir devredilir elden ele

(Yahya Kemal Beyatlı)

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.