bafra haber | bafra ajans| bafrahaber | bafra haberleri | bafra
2018-08-20 15:40:28

KIYMETLİ NESNEDÜR AŞK

Recep Şen

recep-sen@hotmail.com 20 Ağustos 2018, 15:40

“Sevgi, bir yolculuktur evlat!” demişti gönlündekilerle yaşayan o ince ruhlu, bilge adam. Sıradan bir cümleydi bu, başında kavak yelleri püfür püfür esen, pembe hayallere dalmış romantik bir genç için. Bu cümlenin mahiyetini kavrayabilmesi için daha birçok şeyi yaşaması, pişmesi, hamlıktan kurtulması, çile çekmesi, adeta feleğin çemberinden geçmesi gerekiyordu.

Hayatı sadece yedikleri, içtikleri, gezip tozdukları ve sahip olduğu dünyalıklarıyla anlamlandırmaya çalışan bir insan için gönül nedir, duygu ne ifade eder ki? Baksana etrafına farklı olan kaç kişi var? Soran, sorgulayan, arayan kaç kişi var?

Hepimiz uydum kalabalığa, sıradan bir hayat yaşıyoruz. Sıradan bir hayat ve sıradan işler... Bir düşünsene böyle bir hayatın ne kadar sıkıcı ve bunaltıcı olduğunu… Ya aklını ve iradesini başkalarına kiraya veren zavallılara ne demeli? Zavallılar diyorum çünkü onlar Allah’ın tefekkür için verdiği akıl nimetini başkalarına kiraya vermiş veya devretmişlerdir. Müslüman; hür düşünceli, feraset sahibi, vahyin ve sünnetin ışığında aklını aydınlatan, tefekkür eden, gayret ederek yolunu çizen, ilmü irfan ile hayat yolculuğunu sürdüren insandır. Unutma: “Sevgi, bir yolculuktur evlat!”

Nefis bir doğa manzarasının karşısındasın. Seyre dalıyorsun, hoşuna gidiyor ve gördüğün o tabloya takılıp kalıyorsun. Ya o nefis ilahi tablonun ötesi? Hoşuna giden bir yemeği iştahla, zevkle yiyorsun. Lezzeti o an için. Bir futbol maçı izliyorsun. Heyecan, keyif… Ya sonra? Dünyaya ait ne varsa hepsi bitip, tükeniyor değil mi? Böyleyiz işte; birçok güzelliği sırrına vakıf olmadan yaşıyor, seyrediyor ve tüketiyoruz. Şükürsüz, bereketsiz, hedefsiz, içi boş bir hayat, yaşadığımız. Baktığımızda modern insanda hayata dair iki temel hedef görüyoruz: Haz ve tüketim… Bunlar için yaşıyor modern insan! Sonra da mutluluk ve sevgi istiyor. Nasıl olacak bu? Bu nimetler tüket, haz al diye verilmedi ki bize! Allah’ın adıyla başla, adilce başkalarıyla paylaş, şükret, onu sana Veren’i tanı diye verildi. Bu nimetleri ye, iç yeryüzünde hakça bir düzen kur diye verildi.

Sevgiyi de tükettik, esrarına vakıf olamadan… Sevgi sandık bir takım aldatmacaları, perdedeki hayal ve görüntüleri. Sevgi, sadece zevk almak için yaşanıp tüketilen bir nesne olabilir mi? Hep alma ağacının altında büyüyen bir kişi sevgiden ne anlar ki? Oysa sevgi vermek, paylaşmak, fedakârlıkta bulunmaktır. Sevgi dediğimiz şey, bizi her gün yenileyen, her dem taze kılan bir nesne olmalı ki, hayatımıza anlam katsın, bizi sıradanlıktan, donukluktan kurtarsın. Bu manada sevgi kıymetli bir mücevhere benzer. “Kıymetli nesnedür aşk!” diyen Türkmen bilgesi Yunus Emre’miz bu mısrayı boşuna söylemedi.

Biz sevginin adına vakıfız sadece, tadına değil! Daha açık bir ifadeyle dedikodusundayız sevginin. Kılükalden öteye geçmiyor söylediklerimiz, yazdıklarımız, okuduklarımız... Sevgi diyoruz ama sevgisiz yaşıyoruz… Öyleyse farklı bir durum var ortada, bir rahatsızlık var! İçi bal dolu cam kavanozun kapağını açmadan dışını yalayan bir insan, balın lezzetine varabilir mi? İşte modern insanın rahatsızlığı bu! Yolumuzu kesen modern haydutların bize vadettiği hayat bu! Bu yol, yol değil! Bu lüks ve konforlu hayat beni mutlu edecek, beni gerçek sevgiye götürecek sanıyor modernitenin tuzağına düşen insan. Bilmiyor ki modernitenin kendisine mutluluk diye dayattığı bu süslü, yalan hayatın sonunda koskoca bir boşluk var, hayal kırıklığı var, uçurum var! Çünkü bu modern hayatı kurgulayan kapitalist Batı zihniyeti insanın mutluluğunu düşünmez. O, insanın üzerinden, insanı sömürerek ne kadar çok para kazanacağının hesabını yapar.

Modern insan içine düştüğü bu açmazdan kurtulmak, hakiki sevgiye nail olmak istiyorsa, önce böyle bir derde, davaya sahip olmalı. Yerli ve milli değerlerine dönmelidir. Ben bu gönüllü köleliğe isyan ediyorum demeli, arayış içinde olmalı ve hakikatin peşine düşmelidir. Her ne kadar her arayan bulamıyor olsa da, gerçekte bulanlar da sadece ve sadece arayanlardır. O halde gayretle, samimiyetle, sabırla, istikamet üzere arayış yolculuğuna devam etmelidir. Hem de dünya hayatının ve dünyalıkların bizi yıldırmasına, küresel haydutların bizi arayışımızdan vazgeçirmesine izin vermeden... Zira hayat bir arayış çabasıdır. Unutma: “Sevgi, bir yolculuktur evlat!”

Gelip geçici bu güzellikler, bizi gerçek sevgi ve iç huzuruna götürmüyorsa, durup düşünmeli ve bir daha bakmalıyız etrafımıza. Güzeli yeniden sevmeli, çiçeği yeniden koklamalı, o nefis manzarayı bir daha ve başka bir gözle seyretmeliyiz. Bir başka göz, bir başka kulak lazım görmek, anlayabilmek ve hissedebilmek için.  “O da ne ki? Gününü gün et, ye, iç, eğlen gitsin, bir daha mı geleceksin bu dünyaya!” diye hırlayan nefsin sesi kulakları tırmalıyorken ve biz bu sese hâlâ kulak veriyorken sevgi ve iç huzurunu nasıl yakalayacağız?

Bir yolculuktur sevgi; senden başlayan ve dışındaki dünyayı da çepeçevre saran bir yolculuk. Kutlu bir arayış belki de… Kalbin sesini dinlemek… Gördüklerini çepeçevre saran muşamba dekoru yırtıp atarak dekorun ardına, maveraya uzanmak… Hayatını yeniden inşa edebilme adına düşünmek… Akıl ve duygu birlikteliğini, ahengini yakalayabilmek… Rabbinin içine koyduğu merhamet duygusu ve hakikat nurunu aramak… Unutma: “Sevgi, bir yolculuktur evlat!”

Sevgi, öyle kolayca elde edilebilir bir şey değil tabi ki. İnci gibi, inciyi elde edebilmek için insanların çektiği zahmeti bir düşün! Değerli şeyler hep böyle değil midir zaten a dostlar?

Bazı şeyleri bakınca göremezsin hemen. Perdede seyrettiğin filme aldanma! Filmin ötesine geç bakalım. Yönetmen seni nereye götürecek bir düşün? Bu iş o kadar kolay değil! Çile ister, tefekkür ister, sabır ister, mücadele ister. Mecnun, Leyla’sına kolay mı kavuştu zannediyorsun a dost! Mecnun gibi çile ve ıstıraba gönüllü olmadan sevgiyi bulmak, iç huzuruna kavuşmak mümkün mü?

Çocuk gibiyiz, her şey anında olsun istiyoruz. Ben oyuncaklarımla oynayayım, hem de sevgi ve iç huzuru denen şeyi yakalayayım diyoruz. Yok öyle yağma! Sevgi mülkünün sultanlığını mücadelesiz vermezler insana! Nefsinle mücadele, çirkinliklerle mücadele gerek! Hayatına yeni bir sayfa açmak için kırmalısın nefsinin seni bağlayan paslı zincirlerini, çöpe atmalısın elindeki oyuncaklarını. Bir yolculuğa çıkmalısın yeniden ve yeni baştan, arınmış olarak. Bak o zaman nasıl değişirsin, bak o zaman nasıl değişir hayat!

Rabbinin sesine kulak ver… Onu duy içinde… “İkra’ bismi rabbikellezi halak..” Yani, “Yaratan Rabbinin adıyla oku…” Kendinden başlayıp dış dünyaya açılarak oku… Kerim olan Kitabı oku… Rabbinin yazdığı muhteşem kitap insanı ve kâinatı oku! Yolculuk buradan başlar işte! Bu yolculuğa talip olursan Allah, senin içindeki sevgi tomurcuklarını yeşertir, iç huzuru doldurur gönlüne. Sevgi ağacı sinende öyle bir büyür ki, tıpkı ceddin Osman Gazi’nin sinesinde büyüyüp, oradan âleme yayılarak nizam verdiği gibi. Hatırla, ceddin Ertuğrul oğlu Osman’ın rüyasını! Rüya değildi aslında o; hakikatti, gün gibi âşikar olan hakikat! Edebalı’nın yolculukta ona öğrettiği hakikat! Unutma: “Sevgi, bir yolculuktur evlat!”

Bu yolculukta kuru dava olmaz. Yiğitlerin, er kişilerin işidir bu. Gözü kara olmak, serdengeçti olmak gerek. Sonra zahmetli iştir bu yolculuk. Bu yola çıktıysan zahmetine katlanacaksın, yola ve yolcuya da yük olmayacaksın. Ne dersin, bitmek tükenmek bilmeyen hazineye, gerçek sevgiye ermek, kendi hakikatimize dönmek için bu zahmete değmez mi?

Sevgili dostlar, bayramınız mübarek osun. Devletimiz ve milletimiz sonsuza kadar payidar olsun. Birlik, dirlik içinde nice bayramlar görelim inşallah.

ŞİİR FALINDAN:

Kem durur yoksulluktan nicelerin varlığı,

Bunca varlık var iken, gitmez gönül darlığı.

(Yunus Emre)

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.