bafra haber | bafra ajans| bafrahaber | bafra haberleri | bafra
2018-08-27 01:24:12

EDEP İLLAKİ EDEP

Recep Şen

recep-sen@hotmail.com 27 Ağustos 2018, 01:24

Gecenin serinliği bedenlerde yavaş yavaş kendini hissettirmeye başlamıştı. Ben de bunu fırsat bilerek balkonda dinlenip, günün yorgunluğunu üzerimden atmaya karar vermiştim. Zaten gün boyu devam eden aşırı sıcak ve yoğun nem de oldukça hırpalamıştı beni. Kâh gecenin sessizliğine kulak veriyor, kâh insanın içini serinleten tatlı esintinin tesiriyle gökyüzünde yalnız gezen yıldızları seyrediyordum. Yalnız gezen yıldızlar… Gökyüzüne asılmışlar, göz ediyorlardı bana bu gece. Gecenin ilerleyen bu vaktinde zihnimde hoş duygu ve düşüncelere kapı aralıyordu yıldızlar. Bu gece farklıydılar, dile gelip bana bir şeyler anlatmak istiyorlardı sanki. Arada bir kayan yıldızlar da ayrı bir seyirdi benim için. Küçükken, kayan yıldızlar için şeytanları kovalıyor, derdi babaannem. Bir de çok katlı apartmanların arasından yüzünü gösterip merhaba diyen dolunay… Şölene dolunayın da eşlik etmesiyle adeta bir donanma şenliğini andırıyordu gökyüzü. Arada bir yanıp sönen renkli ışıklarıyla uzaklara umut taşıyan uçaklar... Bahçedeki yaprakların çıkardığı sakin hışırtılar… Bir şiir gibiydi gecenin bu vaktinde gökyüzü. Geceyi bizim için istirahat vakti olarak yaratan, ay ve yıldızlarla süsleyen Rabbimize sonsuz şükürler olsun! Ya gece olmasaydı, ne yapardık? Rabbül Âlemin ne güzel süslemiş gökyüzünü. O’nun yarattığı eşsiz güzellikleri seyrettikçe insanın içi açılıyor, duygu ve fikir deryasına gark oluyoruz.

Buraya kadar her şey güzeldi. Elimde bir bardak çay, bu güzel gecenin keyfini çıkarmaya çalışıyordum ki, olan oldu. Aniden bir böğürtü kapladı bizim sokağı. İnsanı dinlendiren sessizliğin tam ortasına sanki bir top güllesi düştü. Bizim evin önünden hızla geçen otomobilin çıkardığı egzoz böğürtüsü ve gümbür gümbür müzik sesi gecenin sinesine keskin bir kılıç darbesi gibi saplandı. Ardından, oturduğum ikinci kattaki balkona kadar yükselen toz bulutu da işin cabası oldu tabi. Bu da neyin nesiydi gece vakti? Şurada birkaç dakikalık huzurumuzu bozan bu münasebetsiz de kimdi? Karşı balkonda oturan komşularım da rahatsız olmuşlardı benim gibi. Onların rahatsızlıklarını ifade eden konuşmaları kulağıma kadar geliyordu.

Bunu defalarca belki siz de gözlemlemişsinizdir: Bazılarımız otomobile bindiği zaman farklı insan oluyor nedense. Hız, agresiflik, caka, kabalık, başıboşluk, kural tanımamazlık had safhaya ulaşıyor. Biz de otomobil çok önemlidir. Dünyalık bir meta olarak otomobillerimize aşırı değer veriyoruz. Hatta dost sohbetlerimizin en önemli konusudur otomobillerimiz. İnsanı ikinci plana attığımız için de yoldan geçen yayaya yol vermeye dahi tenezzül etmiyor bazılarımız. Tabi ki nezih insanları tenzih ederiz bu çirkin davranışlardan. Trafikte birbirimizi üzüyor hatta taciz ediyoruz. Sonra küfürleşmeler, kavgalar, kazalar, ölümler, yaralanmalar, cinayetler… Neden bütün bunlar? Ne gereği var?

Yağmurlu bir gündü. Yolun meyilli ve çukur yerlerinde su birikintileri vardı. Kaldırımda yürüyordum. Benden takriben yirmi beş metre ileride giden yaşlı teyze bir elinde şemsiyesi, diğer elinde sebze, meyve poşeti ağır adımlarla ilerliyordu. Yaşlılığın verdiği ağırlıkla çevresindekilere ayak uydurmakta zorlanıyordu. Bu hengâmede yanından hızla geçen son model bir otomobil, yoldaki olanca çamurlu su birikintisini yaşlı teyzenin üzerine sıçrattı. Zavallı kadıncağız, yarı beline kadar yamyaş oldu. Adam, hiçbir şey olmamış gibi, hızını kesmeden kaldırım boyunca yürüyen birkaç kişinin daha üstünü başını berbat ederek gaza basıp gitti. Plakasını alıp polise bildireyim dedim ama o kadar hızlıydı ki, davranmama fırsat bile vermedi.

Şaşkınlığı üzerimden atar atmaz yaşlı teyzenin yanına koştum, elindeki poşeti aldım. Kolundan tutarak bir kenara çektim. Biraz teselli etmeye çalıştım. Kadıncağız çok içerlemişti kendisine yapılan bu edepsizliğe. Yolun karşısına geçirdim, bir dolmuş durdurarak onu dolmuşa bindirdim ve evine gönderdim. Dolmuşun ardından uzun süre öylece bakakaldım. Yaşlı teyzenin uğradığı bu zulüm hâlen yüreğimin bir köşesinde acı bir yangı olarak durmaktadır.

Bunu yapan insan nasıl bir yürek taşır, nasıl bir halet-i ruhiyye içerisindedir anlayabilmiş değilim. Hani insan hata ile yapmış olsa bile iner otomobilinden özür diler, alır onu evine kadar bırakır. İnsaniyet bunu gerektirir değil mi? Biz ne ara bu hale geldik? Bizim önümüzden giden büyüklerimiz bize böyle bir hayat bırakmadılar. Onlar böyle yaşamadılar. Onlar kardeşliği, komşuluğu, merhameti, nezaketi, saygıyı, sevgiyi, edebi hayatlarında dolu dolu yaşadılar ve birbirlerinden tebessümü esirgemediler. Onlar, edepten bir dem bile ayrılmamak, birbirlerini bu noktada ikaz etmek, Hak’tan edep niyaz etmek için evlerinin duvarlarına “Edeb Ya Hu” levhası asarlardı. Her Türk, edep timsali bir Müslüman’dı. Biz böyle güzel insanların evlatlarıyız. Ne oldu bize? Kaç tanemiz sorguluyor kendini. Hep karşımızdakilerin kusurunu görüyoruz. Kendi muhasebesini yapanımız yok! Hiç kendimize bakmıyoruz, çirkin ve kötü yanlarımızı düzeltmeye uğraşmıyoruz. Hep eleştiriyoruz ama kendimizi düzeltmek adına zerre çabamız yok!

Şu kısa hayat yolculuğu, âdab-ı muâşeret dediğimiz görgü ve nezaket kurallarıyla güzeldir. Nezaketin olmadığı yerde hayat çekilmez bir çiledir, işkencedir. Edep olmadan kemal (olgunluk) olmazmış. Ayrıca edep insan için bir kalite ölçüsüdür, biraz da haddini (sınırını) bilmektir. Edep; insanı güzelleştiren, insan ruhunun kabalıklarını yontup incelten asil bir duygu ve aynı zamanda kâmil insanda kendini gösteren güzel bir davranıştır. Edep, insana Cenab-ı Hak’tan bir lütufdur. Bu dünyada kişiye en büyük sermayedir edep. Yaratılıştan insanın kalbine konmuştur. Yaratılıştan gelen o temizlik ve masumiyeti koruyabilmektir bütün mesele.

Bir meslek sahibi olmak için hazırlandığımız sınavlar kadar âdab-ı muâşeret sınavına da hazırlanmalıyız ve her akşam yastığa başımızı koyduğumuzda âdab-ı muâşeret sınavından kaç puan aldığımızın değerlendirmesini yapmalıyız. Çocuklarımıza âdab-ı muâşeret kurallarını öğretmeliyiz, onlara örnek olmalıyız. Çocuklarımız edeple yaşamalı. Yemesi, içmesi, oturması, kalkması, eğlenmesi edeple olmalı. Bunu becerebilirsek, işte o yaşlı teyzemiz yağmurlu bir günde çamurlu suyla ıslanmadan kaldırımda rahatlıkla yoluna yürüyecek ve balkonda ailesiyle birlikte oturan insanlar gecenin bilmem kaçında gereksiz gürültülerle rahatsız edilmeyecektir. Onun için her şeyin başı edep, edep, edep…

ŞİİR FALINDAN:


Girdim ilim meclisine, eyledim kıldım talep,

Dediler ilim geride, illa edep, illa edep!

(Yunus Emre)

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.