bafra haber | bafra ajans| bafrahaber | bafra haberleri | bafra
2018-11-08 23:03:41

YAKIN ÇAĞ KALPLERİMİZE DE YAKIN MI?

Fatih Tezce

08 Kasım 2018, 23:03

Jeolojik olarak hangi çağdayız bilmiyorum. Uzay, Milenyum, Dijital... Ya da adı konmamış “Herhangi Çağ”. İlk Uzay dediler; 1990’lı yıllarda duyduk Uzay Çağını. Filimleri bile oldu. Garip garip yaratıklar gökten indiler, şehirleri esaret altına aldılar filan.2000 yılın son günü uzay çağından bir şey çıkmayınca Milenyum dedikleri yıl oldu 2001.Her şey farklı olacaktı. İnsanlar, ihtiyaçlar, dertler, bankta oturan arkadaşlar, gökte dertleşen kuşlar, mevsim mevsim gelmeyen bahar. Yani hani kuşlar ağaçlar? Durum gittikçe kötüleşince Dijital çağı dediler. Dijital çağda her şey akıllandı; akıllı telefon, akıllı ev, akıllı araba vs... Ancak insanoğlu aklını bir yerlerde yitirdi. Annem için babam için onların da büyükleri için değerli olan değerler yapmacık oldu, gitti ve bitti. Ancak gerçek şu ki hala Yakın Çağ’dayız.


1789 Fransız İhtilali’nden beri Yakın Çağ’dayız. Yakın Çağ’ı bir türlü gelmeyen çağ olarak yaşıyoruz. Kime göre neye göre yakın? Yakınız ama aynı anda uzağız. Fiziken yakın, kalben uzak olan çağ. Adım olarak birlikte geldiğimiz; ruhsal olarak insanların gökyüzünden bile kaçtığı çağ. Bu kaçış Yakın Çağ’a mı yakınlığımıza mı?


“Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;/Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak”


Necip Fazıl Kısakürek bu şiirini 1949 yılında yazmış. Trenle yaptığı Ankara’dan dönüş yolculuğunda Sakarya nehrinin görünümü bu şiirin yazılmasına vesile olmuş. Adı Türküdür ama aslında nazım biçimi destandır. Yıl ise 1949’dur.Şiirin dili sadedir. Çevremizde insanların “sade istekleri” gibi. Türkçe en güzel biçimiyle kullanılmıştır. Bugün de insanların arzularını en güzel bir dille anlatma gayretinde oldukları gibi. Görmek lazım. Millî ve manevî değerler ve o yıllara has dönemsel aşağılanmalar Sakarya nehriyle özdeşleşerek coşku halinde anlatılmış. Bu çağda da yine insanlar kendilerince değerli; başkalarınca önemsiz zannedilen küçük görülme salgınına çözüm bulunmasını arzuluyor. Çözüm bulunamıyor ya da bulunamamış ki; Necip Fazıl 1949’da yazmış derdini şiir olarak, bugünse yeni yeni edebi türler denenmektedir(!)


Hayat doğal yollarıyla devam ediyor. Suların yokuşlardan basamak basamak inmesi doğal olan. Ancak yokuşlarda susamak işin doğal olmayan tarafı. Bir yandan sular gürül gürül akarken susuzluk çekmek Anadolu insanın kaderi. Zaten Necip Fazıl da öyle diyor;”Benimse alın yazım…” Çünkü Anadolu yeniden imar edilmiş, yeni bir devlet inşa edilmiş, halk Ve özü yakınlaşmış, saz ve söz kardeş olmuştur. Ancak modernizmi değerlerden ve dileklerden uzakta aramak kalplerde yara açmıştır.”Alınyazımızı yaşamaya biz sevda diyoruz. Ve sevdamıza devam ediyoruz” diyordu bir şiir dergisi. Kalpteki yarayı şiirle onaracağız. Ve bu gönülden gönüle uçuşan dilekleri anlayamamak ancak bizim kalemimizi güçlendirir. Bu haykırış bir isyan değil, kalplerinizin parçalanmasına göz yumulmasına hayır diyebilmektir.
İnsanlar kalplerindeki derin yaraları başkalarınca anlaşılsın, aralansın, aransın diye yaşamazlar. Kimi insanın küçük, kimi insanın büyük kalp yarası vardır. Ama kime göre küçük kime göre büyük? Adımız kalp kırıklığıdır ama yaşama biçimimiz destandır!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.