bafra haber | bafra ajans| bafrahaber | bafra haberleri | bafra
2019-10-14 10:12:23

NASIL BİLİRDİNİZ?

Fatih Tezce

14 Ekim 2019, 10:12

“İyi bilirdik” demek için yaşamalıyız. Kendimize ve çevremize katkı sunmak için yaşamalıyız. Elimizi değil bedenimizi taşın altına sokmalı; kimin bir derdi varsa –ve çözebilecek konumdaysak- onun yanında olmalıyız. Bu zorunluluk hem tarihi, hem coğrafi zorunluluktan doğan ödevimizdir.


Çevremize olan bitene kayıtsız kalamayız. Gemileri, uzaktan seyrederek okyanuslarda yüzdüremeyiz. Gemilerin denizlerde nasıl gittiğini kürek çekenlere sormak gerekir. Sahilde oturup çekirdek çitleyen hiç kimse, geceye ve denize şiirler yazamamıştır. Ya da bir kayada oturup balığın oltaya gelmesini beklemek kadar tuhaflık herhalde olamaz. Mesele balık tutabilmek.


Anlatmaya çalıştığım meselenin bir başka boyutu da şudur: Günümüz insanı naifliği unuttu. Edindiğimiz davranışların sınırları, yalnızca iyi üniversite kazanmaya kadar olduğundan muhabbeti unuttuk. Kırmak çok kolaylaştı, kırılmak sıradan. Modern insan, cümlelerinin ucu nereye gider diye hiç düşünmedi.


Sosyal medya da artık sıradan. Bebekler annelerini emmeyi bırakır bırakmaz instagram ülkesine göç ediyor. Her şeyimiz orada. Bot denilen sahte hesaplarla insanlar takipçilerini on binlere çıkartıyor. Neden sorununun cevabı basit: Ziyaretine gelenlere ikram ettiği kaynaklı lokumu takipçileri görsün diye!


Ancak modern insan, sonrasını bilmiyor. Bilmek de istemiyor. Kimi kırdı kimi üzdü umurunda değil. Hayalini gerçekleştirdiği bir edebi yayının üzerinde pasta kırıntılarını görmenin bir şair-yazar için ne demek olduğunu anlamak için gerçekten ince düşünmek gerekiyormuş. Çünkü şair, hisseden demek. Hissetmeyi de unuttuk.


Edebiyat dergileri bir yoldur. Binyılın yolculuğudur. Bu yol ve yolculuk öyle meşakkatlidir ki çoğu zaman maddi detaylar belinizi büker. Yakından tanıdığım ve adı sanı olan bir edebiyat dergisinin genel yayın yönetmeni bir büyüğümüz, dergisine destekleyici bulabilmek için İstanbul’un bir ilçe belediye başkanını günlerce otobüs bekler gibi makam odası önünde beklediğini anlatmıştı bana. O gün çok üzülmüştüm; bir de bugünlerde bir edebiyat dergisinin üzerinde pasta kırıntılarını görünce üzüldüm. Konu kapanmıyor işte kapatalım desek de.


Dizimizde büyüttüğümüz çocuklarımızdır edebiyat dergileri. Ya da gurbete gönderilen genç, askere uğurlanan evlattır. Hepsinde de ağlarsınız. Bin bir emekle çıkarttığınız edebiyat derginizin üstünde çay bardağını görünce bizler de böyle hissediyoruz. Bazen zorlanırsınız. Yutkunur, yazamazsınız. Gözleriniz yaşarır, elleriniz tutmaz.


Nasip her şey. Nasipten ötesi yok. Belki daha önceki yazılarımda kullandım, bilmiyorum: “Şiir nasip işidir, nasibi olan alır ”demişti bir mülakatında değerli bir şairimiz. Ben hâlâ aynı yerdeyim. Bazı şeyler nasip. Mesela benim matematik bilgisi, hiç nasibim olmadı.


Edebiyat dergileri de gazeteler gibi üzerlerine bir şey konulsun diye çıkmıyor. Zaten birçok sorunla baş ediyor yayın yönetmenleri. Mesela imla, mesela yazıda derinlik, ya da şiirin inceliği. Bizler bunlarla uğraşmak istiyoruz. Ve bu meselelerle hemhal oldukça da mecazi olarak söylüyorum gençleşiyoruz. Kendimize geliyoruz. İş yorgunluğundan sonra evimize gitmiş kadar mutlu oluyoruz. Hiç bir yayın yönetmeni kamyon kasasında üzümlere meze olsun diye dergi veya gazete yayımlamaz. Hiç bir şair ve yazar sayfalarını yırtıp uçak yapsınlar diye kitap basmaz. Kimse de zorlamayla ya da ayıp olmasın diye kitap ya da dergi almamalı. Biz gerçek okurun peşindeyiz, paranın değil!


Her bir harf bizden davacı olacak. Yere serilmiş her bir gazete cümlesi gün gelecek bize hesap soracak. Misafire ikram ettiğimiz kaymalı lokumun altına altlık olarak serilmiş edebiyat dergileri gün gelecek bizi yere serecek. Ve ardımızdan söyle seslenecek cami imamı: “Nasıl bilirdiniz?”

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.