04.08.2018, 22:40

FERMAN-I AŞKA CAN İLEDÜR İNKIYADUMUZ

FERMAN-I AŞKA CAN İLEDÜR İNKIYADUMUZ

Değerli dostlarım, şarkın önemli edebiyatçılarından Hariri'nin Makamat adlı eserini okuyorum bu aralar. Lakabı Hariri olan müellifin asıl adı Osman, künyesi Ebu Muhammed. Doğumu miladi 1054, hicri 446’dır. Babası ipek işleriyle meşgul olduğu için bu lakabı almış kendisi. Zamanının en iyi üstatlarından tahsil görmüş, harikulade zekâsı ve yeteneği ile o zamanki Basra’nın edebiyat çevrelerinde kendisini kabul ettirebilmiş.

Minik hikâyecikler anlamına gelen yukarıda zikrettiğimiz Makamat adlı bu eseri pek meşhurmuş, hatta tutkunları ve fanatikleri varmış bu kitabın. Baştanbaşa ezberleyenler, altın mürekkeple yazdıranlar bile varmış yani; artık gerisini siz düşünün! Eskiden bizde de ulema çevrelerinde birinin üstün vasıfları sayılırken, ”O, Makamat okumuş bir zattır” derlermiş. Şimdi ne derler bilemem?

Bu eser 1991 yılında Şark-İslam Klasikleri dizisi içerisinde, Milli Eğitim Bakanlığınca tercüme ettirilerek yayınlanmıştı. Uzun uzadıya eser hakkında bilgi verecek değilim. Daha okumayı da bitirmedim zaten. Bu kadar malumat yeterli. Asıl bizi ilgilendiren mevzu, bu eserin müellifinin başından geçen bir hadise. Bahsettiğim bu hadiseyi eserin müellifi kitabının girişinde anlatıyor. Belki bize de ibret olur düşüncesiyle sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü günümüzde de aşağıda nakledeceğim buna benzer hadiseler çok yaşanıyor.

BENİ İŞİT FAKAT GÖRME

Kaynaklarda Hariri’nin, edebiyatın her alanında insanlara parmak ısırtan bir edebi gücü, dürüst ve mütevazı kişiliğinden sitayişle bahsedilir. Ömrünü edebiyata vakfeden Hariri’nin hayattaki tek şanssızlığı boyu kısadır ve çirkin bir simaya sahiptir.

Adamın biri, Hariri’nin bizzat kendisine Makamat’ı okumak için Basra kentine kadar gelmiş. Basra‘da hararetle üstadı arar, gördüğü herkese onun yerini sorarmış. Nihayetinde camide olabileceğini ve camide de kürsünün dibinde oturmayı tercih ettiğini söylemişler ona. Daima burada otururmuş Hariri. Adam tarif üzere camiye gelmiş, kürsüyü görünce o yana doğru yönelmiş. Eyvah, bir de ne görsün! Kürsünün dibinde çirkin suratlı, eciş bücüş birisi oturuyor. Tabi içinden: “ Yok canım, yok! Benim aradığım zat-ı muhterem bu olamaz, mümkün değil!” diyerek geriye dönmeye niyetlenmiş. Sonra aklına gördüğü zatın Hariri olabileceği ihtimali gelmiş ve yanına gitmiş. Bu seferde hal ve hareketleriyle onu küçümser bir vaziyet takınmış.

O kadar edebi gücü ve mahareti, bir türlü karşılaştığı surata yakıştıramamış sizin anlayacağınız bu bay çokbilmiş! Bugün bizde de çoktur bu tiplerden. Ben iğreniyorum bunlardan, sizi bilmem. Tabii, gelen bu şaşkın adamın hareketleri büyük edibin gözünden kaçmamış. Adam son defa dönüp de Hariri’ye kendisi için bir şey yazdırmasını rica etmiş. Büyük edebiyat üstadı kaşlarını çatarak şunları yazdırmış:

Ayın kararma ihtimali olan parlaklığı ile aldanan ilk yolcu sen olmadığın gibi, mezbelelerin yeşilliği karşısında meftun ve hayran kalan ilk otlak arayıcı da sen değilsin! Haydi git, şimdi kendin için benden başkasını seç! Zira ben, Muaydi ( bu da çok büyük bir edipmiş ve aynı talihsizliğe sahipmiş Hariri gibi) gibi bir adamım, beni işit fakat görme!

Adam bu yaptığı edepsizlikten dolayı yerin dibine girmiş, utanmış ama iş işten geçmiştir bir kere. Mahcup bir şekilde oradan hak ettiği cevabı alarak ayrılmış. Tabi, edibin yürek işçiliğiyle ortaya koyup anlattıklarını bir kenara itip, iş basit bir şekil takıntısına dönüşüverince ve buna kibirle gurur da eklenince film kopuyor, şiraze dağılıyor. O zaman, “Var git kardeşim sen işine, bu pazarda sana yarar kumaş bulunmaz!” demek düşüyor böyle çokbilmiş, ukala zevata kibarca. “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az!” demiş atalar.

YE KÜRKÜM YE!

Malum, Nasrettin Hoca’mızın bir “ye kürküm ye” fıkrası vardır. Hepimiz tebessümle ve tefekkürle okumuş veya dinlemişizdir bu fıkrayı. Muamele kürke olunca Hoca da “ye kürküm ye” der haliyle. O bilgece tavrını ortaya koyarak insanların gözüne gözüne sokar o kürkü! “Aha işte sizin değer verdiğiniz kürkünüz, dünyalığınız! Siz Nasrettin Hocanıza, hocanızın anlattıklarına değil, kürke değer verdiniz, ona itibar gösterdiniz!” demeye getirir. Hep böyle yapmıyor muyuz dostlar?

Şekle, görünüşe takılıp kalmak insanı her zaman yanıltıyor, hakikatten uzaklaştırıyor. İçinde esas meyvesi, özü dururken cevizin kabuğunu yalayıp durmak gibi bir şey bu. Ömür boyu ceviz denen nimetin tadından mahrum kalmak... Şekle ve surete kapılmanın acı sonu da budur işte! Şunu asla unutmamak gerekir: Şekil ve surette gördüklerimiz geçicidir ve bir gün mutlaka solup gideceklerdir. O halde solup gidene bel bağlamak, ona itibar etmek akıl kârı mıdır?

Güzellik anlayışımızı bir et parçasına bağlamak, kendimizi karanlık zindanlarda paslı zincirlere bağlamakla eşdeğerdir. İnsandaki çekim ve güzellik merkezi kalptir, yani gönüldür. Vücut mülkünün payitahtıdır gönül. O biricik Sevgili de orada misafirdir. İnsan, dünya güzeli de olsa kalb-i selime sahip değilse bir anlamı yoktur dış güzelliğinin. Aslolan gönül insanı olmaktır; gerisi hikâye, laf-ı güzaf!

“GÖNLE GİRMEYE, GÖNÜL ALMAYA BAK, KEMİĞE GÖNÜL VERME!”

Türkmen dervişi Yunus Emre “Gönül Çalab’ın tahtı,/ Çalap gönüle baktı/ İki cihan bedbahtı,/ Kim gönül yıkar ise.” diyerek bizi ikaz eder. Taşı gediğine koyan, yeri geldiğinde sözünü esirgemeyen gönül insanı şairimiz Seyrâni de: “ Güzelin çirkinin kalbini kırmadım/Dilinde Hak ismi doludur diye” mısralarında kalp kırmamamız gerektiğini hatırlatır. Bilemeyiz ki, insanın gönlünde hangi duyguları taşıdığını. Dikkat etmek, kalp kırmamak lazım. O kalbin de bir sahibi var değil mi?

En güzel biçimde (ahsen-i takvim) yaratılan insan, kâinatın özü ve özeti (zübde-i kâinat) olduğu için onun hakikati de gönüldür. Gönül, bizim medeniyet havzamıza ait bir kavramdır. Başka dillerde gönül kavramını karşılayan bir kelime bulamazsınız. Bu da bizim başka âlemlerle farkımız! Âşıklar gönüller yoluyla muhabbet ederler, şairlerin mısraları gönül tezgâhında peş peşe dizilir ve mana yüzünü gösterir bize. Hani söyleriz ya bazen konuşmalarımız arasında, kalpten kalbe yol vardır, kalp kalbe karşıdır, gönül ferman dinlemez diye.

Şöyle seslenir aşk eri Mevlana bu mevzuda bize: “Ben görünüşte insanım, fakat sakın ha sakın, benim bu bedenime, bu gölge varlığıma bakarak yanılma! Çünkü bu gölge varlığın ötesinde bulunan ruh, çok güzeldir, çok latiftir! Beden gibi çürüyecek, gelip geçecek değildir; sonsuzdur! Ey kardeş, sen yalnız duyuş ve düşünüşten ibaretsin! Geri kalan ise sadece et ve kemiktir! Gönle girmeye bak, gönül almaya bak, kemiğe gönül verme!”

Yunus da aynı tavsiyede bulunur bizlere: “Hepsinden iyicesi bir gönüle girmektir.” Dünyada en büyük saltanat budur dostlar! Sultanların da önünde baş eğdikleri, uğruna İbrahim Ethem misali tacı tahtı terk ettikleri saltanat bu! Sevgi ve aşk saltanatı! Ölümsüz ve ebedi saltanat!

Kabalık, hamlık, bağnazlık büyük illet dostlar! Bu illetin (hastalığın) devası da sevgidir. Sevgi nedir? Sevgi de bütün sevgilerin menbaı olan muhabbetullahtır.  Eğer severseniz, fanatizm, kabalık, hamlık, bağnazlık kalmaz siz de. Sevgi sizi kendi kalıbında şekillendirir, ruhunuzu billurlaştırır, hilm sahibi yapar, yumuşatır. Şayet sevemezseniz o zaman hiçbir değeriniz yoktur. Ha kuru odun, ha sevgisiz insan…

Biz, Bâki’nin ifadesiyle  “Fermân-ı aşka cân iledür inkıyadumuz” diyen bir medeniyetin çocuklarıyız. Bu medeniyet vahyin ışığında tesis edilmiş sevgi, merhamet, nezaket, nezafet, incelik, kısacası gönül medeniyetidir.

Yunus gibi bakışımız, Yavuz gibi dimdik duruşumuz, Mevlana gibi engin gönlümüzün daim olması niyazıyla hoşça kalın, sevgiyle kalın dostlar!

ŞİİR FALINDAN:
“Neşv ü nema bulamaz düşmeyince hâke nebât,
Mütevazı olanı rahmet-i Rahman büyütür”
(Lâedri)

Yorumlar (1)
Nuri TOK 6 yıl önce
Mesnevi tadında, en derin sırları en kolay bir ifade ile anlatıyor. Yüreğinize sağlık üstadım.
banner1060
17
az bulutlu
Namaz Vakti 23 Nisan 2024
İmsak
Güneş
Öğle
İkindi
Akşam
Yatsı
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 33 90
2. Fenerbahçe 33 86
3. Trabzonspor 33 55
4. Beşiktaş 33 51
5. Başakşehir 33 49
6. Rizespor 33 48
7. Kasımpasa 33 46
8. Antalyaspor 33 45
9. Alanyaspor 33 45
10. Sivasspor 33 45
11. A.Demirspor 33 41
12. Samsunspor 33 39
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 33 37
15. Konyaspor 33 36
16. Gaziantep FK 33 34
17. Hatayspor 33 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 33 30
20. İstanbulspor 33 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 31 69
2. Göztepe 31 63
3. Ahlatçı Çorum FK 31 55
4. Sakaryaspor 31 54
5. Bodrumspor 31 52
6. Kocaelispor 31 52
7. Bandırmaspor 31 47
8. Boluspor 31 47
9. Gençlerbirliği 31 47
10. Erzurumspor 31 42
11. Ümraniye 31 37
12. Manisa FK 31 36
13. Keçiörengücü 31 36
14. Şanlıurfaspor 31 34
15. Tuzlaspor 31 33
16. Adanaspor 31 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 31 7
Takımlar O P
1. Arsenal 33 74
2. Liverpool 33 74
3. M.City 32 73
4. Aston Villa 34 66
5. Tottenham 32 60
6. Newcastle 32 50
7. M. United 32 50
8. West Ham United 34 48
9. Chelsea 31 47
10. Brighton 32 44
11. Wolves 33 43
12. Fulham 34 42
13. Bournemouth 33 42
14. Crystal Palace 33 36
15. Brentford 34 35
16. Everton 33 30
17. Nottingham Forest 34 26
18. Luton Town 34 25
19. Burnley 34 23
20. Sheffield United 33 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 32 81
2. Barcelona 32 70
3. Girona 32 68
4. Atletico Madrid 32 61
5. Athletic Bilbao 32 58
6. Real Sociedad 32 51
7. Real Betis 32 48
8. Valencia 32 47
9. Villarreal 32 42
10. Getafe 32 40
11. Osasuna 32 39
12. Sevilla 32 37
13. Las Palmas 32 38
14. Deportivo Alaves 32 35
15. Rayo Vallecano 32 34
16. Mallorca 32 31
17. Celta Vigo 32 31
18. Cadiz 32 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 32 14